Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
kule reklam
kule reklam
Header reklam
Selim Öztürk

DIŞ POLİTİKADA EKSEN DEĞİŞİR Mİ?

Sovyetler birliğinin dağılması ve soğuk savaş döneminin sona ermesiyle birlikte dünyada tek kutuplu ABD’nin süper güç olduğu bir dönem başladı. Sovyetler Birliği’nin yegane mirasçısı Rusya Federasyonunun önderliğinde Bağımsız Devletler Topluluğu kurulmuş olsa da NATO askeri anlamda dünyanın hakim gücüydü. Fakat Putin önderliğinde kendi iç sorunlarını çözen Rusya yavaş yavaş kapısına yaklaşan ve tehdit olarak gördüğü NATO’yu Gürcistan’da durdurdu. Irak’ta ve Arap Baharı döneminde Ortadoğu’da yaşanan olaylara tepkisiz kalan Putin Rusyası ilk önce Suriye’de ABD’nin ve müttefiklerinin istediği gibi at koşturmasını izin vermedi ve kısa sürede yıkılacağı düşünülen Esad yönetiminin (İran’la birlikte) arkasında durdu. 1990’lı yıllardan bu yana tek bir süper gücün olduğu dünyada artık birden fazla kutup ortaya çıkmaya başlamıştı. Fakat hem Çarlık Rusyası hem de Sovyet Rusyası bir takım sorunlara neden olan Ukrayna meselesi Putin’in gündemine girdi. Batı yanlısı başkanlar Rusya’yı rahatsız ediyordu. 2014 yılında Rusya Kırım’ı ilhak etti ve sorun başka bir boyut kazandı. 2019 yılında Ukrayna’da seçimleri kazanarak başkanlık koltuğuna oturan Zelensky ülkesini Rus tehditine karşı NATO’ya sokmak istediği belirtti. Ukrayna’nın NATO’ya girmesi NATO ordusunun Rusya sınırına dayanması anlamına geliyordu. Her ne kadar bir savunma birliği özelliği taşısa da Putin yönetimi NATO’yu komşu olarak istemiyordu. Şubat 2022 yılında aniden başlatılan ve “özel askeri harekat” adı verilen Ukrayna operasyonu işin boyutunu değiştirdi. Eğer Ukrayna NATO’ya kabul edilirse birliğin yapısı gereği Rusya ile savaşması gerekiyordu. Bunu göze alamayan Batı Dünyası Rusya’yı ekonomik açıdan kuşatma altına almak istese de başarılı olamadılar. Çünkü anlaşılan Putin hazırlığını çok iyi yapmıştı. Rusya’ya yaptırım bir yana Avrupa’nın gazsız kalma tehlikesi fiyatların yükselmesine bile sebep oldu. İşte tüm bunlar yaşanırken kendisi de bir NATO üyesi olan Türkiye Cumhuriyeti ortak hareket etmek yerine tam bir diplomasi başarısına neden olacak bağımsız siyasetini ortaya koymaya başladı. İki ülkenin ortak koşullarda buluşabilmeleri ve barış şartlarının oluşabilmesi için iki ülke temsilcilerini bir araya getirdi. Türkiye’nin bu siyaseti dünya tarafından övgüyle karşılandı. Rusya’ya uygulanan ambargodan sonra Türkiye, Rus gazının alternatif bir rotası olarak belirdi. İki ülke arasındaki ticaret hacmi büyüdü.

Türkiye’nin son yıllardır yeni bir eksende sürdürdüğü dış politikasının sürdürülmesi hem komşularımız hem de dünya için önem arz ediyor. Rusya-Ukrayna meselesinde yalnızca bir taraftan yana değil barış yapıcı ve birleştirici tarafsız tutumu ülkemizin dış politikadaki saygınlığını artıracaktır. Türkiye’nin tutunduğu tavır sayesinde bir takım kazanımları da olduğu açıktır. Rus gazının Türkiye’den geçmesi, Akkuyu Nükleer Santralinin yapımı, Rusya’nın Türk turizmindeki yeri, Rusya ile yapılan ithalat-ihracat, Rusya-Ukrayna meselesinde Türkiye’nin üstlendiği rol vb konular düşünüldüğünde ve uluslararası politikada yapıcı güç olduğu dikkate alındığında konunun ne kadar önemli olduğu tartışmasızdır. Bölgesinde kural koyucu ve lider olma iddiasını üstlenen bir Türkiye’nin pozisyonu hem komşularımız hem de dünya siyaseti için tartışmasız kazanç sağlayacaktır.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER