“Birlikte düşünmek” denildiğinde çoğu zaman akla sadece sohbet etmek gelir. Oysa burada kastedilen, sıradan bir konuşmanın çok ötesindedir: Birlikte düşünmek, zihnimizin kapılarını başka zihinlere açma cesaretidir. Bu cesaret, hem kendimizi hem de dünyayı yeniden gözden geçirmeyi gerektirir.
Tek başına düşünürken kurduğumuz dünya, büyük ölçüde kendi deneyimlerimizden, korkularımızdan ve arzularımızdan yapılmıştır. Fark etmeden kendi yankı odamızda dolaşır, çoğu zaman kendi düşüncemizi kendimize onaylatırız. Birlikte düşünmek ise bu yankı odasını kırar. Başkasının sorusu, itirazı veya basit bir “Neden böyle düşünüyorsun?” cümlesi, zihnimizdeki rahat koltuğu sarsar.
Sokrates’in diyalog yöntemi, bunun klasik bir örneğidir: O, insanlara hazır cevaplar vermez; tam tersine, sorular sorarak birlikte düşünmeye zorlar. Burada önemli olan, düşüncenin tek bir zihnin malı olmaması, adım adım ortak bir keşfe dönüşmesidir. Birlikte düşünmek, “Ben haklıyım, sen haksızsın” mücadelesi değil; “İkimiz de yanılıyor olabiliriz, daha iyisini bulabilir miyiz?” arayışıdır.
Elbette bu süreç kolay değildir. Birlikte düşünmek, egomuzla çatışma haline girmektir. Çünkü her yeni itiraz, bize şu ihtimali hatırlatır: “Belki de yanlışım.” İşte tam bu noktada birlikte düşünmenin ahlaki boyutu ortaya çıkar. Karşımızdakini dinlemek, ona adil davranmak, sözünü kesmemek, anlamaya çalışmak… Bunların hepsi entelektüel bir erdemdir. Birlikte düşünmek, sadece aklı değil, karakteri de eğitir.
Ancak şunu da unutmamak gerekir: Birlikte düşünmek, herkesin aynı fikirde buluştuğu uyumlu bir sessizlik hali değildir. Aksine, saygı sınırları içinde kalmak şartıyla, çatışmayı ve anlaşmazlığı da içerir. Farklı bakış açıları çarpıştığında ortaya yeni bir ufuk çıkar. Bu ufuk, ne tamamen benimdir ne de tamamen senin; ikimizin katkısıyla oluşmuş ortak bir alan gibidir.
Günümüz dünyasında birlikte düşünmenin değeri belki hiç olmadığı kadar önemlidir. Sosyal medya baloncukları içinde, sadece bize benzeyen insanların sözlerini duymaya alışıyoruz. Bu da bizi görünmez bir yalnızlığa hapsediyor. Oysa gerçek anlamda birlikte düşünmek, benzemediğimiz insanlarla da konuşmayı, onlarla aynı masaya oturmayı gerektirir. Çünkü düşüncenin verimli olduğu yer, farklılıkların temas ettiği noktadır.
Sonuç olarak, birlikte düşünmek hem epistemolojik hem de etik bir ideal olarak görülebilir: Gerçekliğe biraz daha yaklaşmamızı sağlar ve bu yolda birbirimize nasıl davrandığımızı da şekillendirir. Belki de insanın olgunlaşması, tek başına ne kadar “zeki” olduğuyla değil; başkalarıyla birlikte ne kadar dürüst, açık ve cesur bir şekilde düşünebildiğiyle ölçülmelidir.
Bu haber 174 kez okundu.








YORUMLAR