Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Kule Reklam - Çiftlik
Kule Reklam - Çiftlik
ihsan kafadar

AFRİKA’DAN DÜZENSİZ GÖÇLER

Dünya’nın beş kıtasından biri olan Afrika Kıtası, “Kara Afrika” olarak tanımlandığı gibi, bir deri bir kemik kalmış insanları ile açlıktan ölen çocuklar için, insani kuruluşlar tarafından  hazırlanmış afişlerden de tanımaktayız. Amerika, başta olmak üzere bir çok Avrupa ülkesi tarafından, yüzyıllar boyunca sömürülmüş, Afrika kıtasında, tarımdan, sanayiye hiç bir alanda tam bir gelişme olamamıştır. Halbuki, Afrika’nın çok zengin elmas ve madenleri yatakları, Avrupalılar tarafından çıkarılmış ve Avrupa’ya taşınmıştır. Bu zenginlikten Afrikalılara geride hiçbir varlık kalmamıştır. Bugün 34 ülkenin bulunduğu Afrika Kıtası, çoğunluğu geri kalmış ve yoksul ülkelerden meydana gelmiştir. Bütün dünya ülkeleri tarafından, Afrika, hala daha sömürülecek bir yer olarak görülmektedir. Dünyanın  en yoksul ülkelerinin bulunduğu Afrika’da, çok yüksek nüfus artışı yanında, açlık, susuzluk ve hastalıklarla boğuşan, bir ülke haline gelmiştir. Bu ülkelerin yoksul hale düşmesinde, sömürgeci Avrupa ülkelerinin sorumluluğu dulunmaktadır. Bu insanların, yaşam kalitelerinin yükselmesi ve barış içinde yaşamaları için, kaynaklarını sömüren ülkelerin yararı bulunmadığı gibi Birleşmiş  Milletler Teşkilatı’nın da  (BM),  etkin bir faaliyeti olmamışki, batılı ülkelerin uzun yıllar sömürüsünün etkileri hala daha silinmemiştir.

Halbuki, BM’ye bağlı bulunan, Dünya Gıda Örtütü (FAO), Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)  Dünya Para Fonu (IMF) gibi kuruluşlar, Afrika’nın kaderini ve yaşantısını değiştirebilirdi. Afrika’da yaşam şartlarının değişmemesi, başka ülkelere göçlerini  arttırmaktadır, Afrika’dan, şimdilik kitle halinde göçler olmasada, göçlerin olmayacağını göstermez.   Çin, Hindistan ve  Pakistan gibi ülkelerde milyonlaraca insan, iklim krizi nedeniyle kitle halinde başka ülkelere göç etmektedir. Dünyadaki iklim değişikliğini önleyemediğimiz takdirde, bu göçlerin durdurulması mümkün değildir. İşin aslı, bu koşullar, değişmedikce, insanlığı çok büyük krizler beklediği söylenebilir.

Amerikan’ın inşa edildiği ilk yıllarda Amerika’ya,  Afrika’dan gemilerle  götürülen ve inşaatlarda işçi olarak çalıştırılmış veya köle olarak kullanılmış o insanların nüfusu nerede ise, Amerika nüfusunun yarısına ulaştığından, artık onlarda, o toprakların sahibi olmuşlardır. Her alanda, başarıli olan Afrikalı köleler, zaman içersinde  Amerikanın yönetiminde bile önemli yerlerine de gelmişlerdir.  Yıllar boyunca yapılan mücadele sonunda toplum birbirine alışmış  veya alışmak zorunda kalarak, birlikte yaşamayı öğrenmişlerdir.

Nitekim, son bir hafta içinde, Fas’tan İspanya’ya yüzerek gelen, beş bin kişilik bir göç dalgası İspanya’nın sert  müdahalesi ile karşılaşmış ve müdahalede sırasında 37 göçmen hayatını kaybetmiştir. Öldürülen Faslı göçmenlerin cesetlerinin ise üst üste sokaklara atılması, gelecekte olabilecek olayları şimdiden göstermektedir, Ortadadoğu’da  olduğu gibi,  Afrika’da savaş veya karışıklığıda olmadığına göre, İspanya’ya veya  Avrupa’ya girmek isteyen Afrikalı göçmenlerin gelişi, geleceğe ait endişelerinden kaynaklandığı söylemek yanlış olmaz..

NATO zirvesine ev sahipliği yapan İspanya, Kuzey Afrika’da bulunan ve Fas’a komşu olan topraklarının Washington antlaşmasına dahil edilmesini istemesi bu endişelerden kaynaklanmaktadr. İspanya’ya ait olan Melilla ve Ceuta’ya Fas’tan akın eden mültecilerin sadece güvenlik sorunu teşkil etmediğini dile getiren İspanyol yönetimi, bunun terörle mücadele konusunda İttifak’ın güvenliğini tehdit edebilecek nitelikte olduğunu dile getirilmiştir.. NATO’nun kurucu antlaşması olan Washington antlaşmasının 6’ncı maddesi kolektif savunmanın uygulanacağı coğrafi alanı tarif ediyor. (Güldener Sonumut- Milliyet  Gazetesi)

Bütün bunlardan görüldüğü üzere, aradan yılların geçmesine rağmen sömürgeci zihniyeti hiç değişmemiş, başta Avrupa’nın yıllarca sömürdüğü bu ülkelerin halklarına hep aynı davranışı göstermektedirler. Türkiye’den, karadan ve denizden Yunanistan’a geçen göçmenlere de Yunanlılarında yaptıkları pek farklı olmayıp, sığınmacılar köle olarak kullanılmaya başlanmıştır.. Yunanistan güvenlik güçlerinin ülkeye girmeye çalışan düzensiz göçmenlere karşı uygulanan yasadışı geri itme operasyonlarında başka göçmenleri yardıma zorlayarak, insanları birbirine kırdırmaktadır.

Hiçbir ülke, sığınmacıların, düzenli, düzensiz ve kaçak göçlerinı istememektedir. Hatta, ABD dünyanın muhtelif yerlerinde hem karışıklık çıkarmakta, hemde çıkardıkların karışıklıklarından sonra başlayan göçlerin bedelini, Türkiye’de olsuğu gibi, başka ülkelere ödetmektedirler. Verilen sözler tutulmadığından, Suriye’den gelen milyonlarca sığınmacılara gösterilen bu insani davranıştan, Türkiye’ye çok büyük bedel  ödettirmeye devam etmektedir..

O bakımdan,  Afrika’da ve dünya’nın  başka yerlerinde bulunan  milyonlarca insan açlıktan ölürken, elbetteki, ekilemeyen arazileri, işlenerek, mutlaka üretken hale getirilmelidir. Hatta, tarım yapmaya imkanları elvermeyen bu fakir ülkelere,  Birleşmiş  Milletler Teşkilatı veya FAO tarafından yapılacak yardımlar yanında, ülkeler arası işbirlikleriyle bu ülkelerin arazileri gerçek  sahiplerince işletilmesi sağlanmalıdır. Fakir olan ve arazilerini ekemeyen ülkelerin açmazından yararlanılmamalıdır.  Bugün  hali vakti yerinde olan vaktiylede bu ülkeleri sömürenler, hala daha eski sömürgecilik geleneğini sürdürmeye çalışmaktadırlar. Halbuki, iklim değişikliği,  kuraklık, kıtlıktan ortaya çıkabilecek kitle halindeki göçlerden, en çokta Avrupa ülkeleri zarar görecektir. O bakımdan, bu ülkeleri sömürmek yerine, daha gerçekci, insani ve adil  çözümlere ihtiyacımız bulunmaktadır.

Afrika ve Latin Amerika’da kiralama yapan yaklaşık 62 ülkeye  bakıldığında, “Afrika’da en fazla toprak alan ülkelerin başında İngiltere, ABD ve Çin bulunmakta. Kongo, Endonezya, Filipinler ve Sudan ise en fazla toprak kiraya veren ülkeler konumundadır.  Kongo, yüzölçümünün dörtte birine yakın kısmı olan, 8.1 milyon hektar tarım arazisini kiraya vermiştir.  Endonezya’nın 7.1 milyon, Filipinler’in 5.2 milyon, Sudan’ın 4.7 milyon hektar büyüklüğünde arazilerini kiraya verdiği veya sattığını biliyoruz. İngiltere, çoğunluğu Afrika kıtasında olmak üzere 4.4 milyon hektar arazi kiralarken, ABD’nin de aynı yöntemle topladığı arazi büyüklüğü 3.7 milyon hektara ulaşmıştır. (Aytunç Erkin-Sözcü Gazetesi)

Tahıl  veya tropikal meyveleri yetiştirmek üzere, Türkiye bile Sudan’da 800 bin hektar, Nijer’den 1 milyon hektar  arazi kiralanmışsa da kurulan şirketlerin,  sekiz yıldan beri hiç bir  çalışmada yapılmamıştır. Bunlardan ayrı olarak,  10 ülke ile daha bu konuda görüşmeler yapılmaktadır.  Kaldıki, kendi topraklarımızda buğday ve 60’ın üzerinde tropikal meyve yetişirken, oralara kadar yetiştirmek için gidilmesi yerine onlara tarım yapmaları sağlanmalıdır. Madem o arazilerden tarım ürünleri yetiştirmek mümkünse, o ülkeler yetiştirmelilerdir. Bu şekilde halkın açlığına çare bulunur hemde, sömürmek yerine, onlar üreterek para kazanmalılardır..

O  bakımdan,yabancı ülkelerde arazi kiralanmasını, Türkiye açısından değerlendirecek olursak, diğer ülkelerin topraklarında buğday üretimini,  en son sırada  bile düşünmemeliyiz.  Ekilemiyen 4,2 milyon hektar arazimiz olduğuna göre, sulama, gübre, tohumla bile verim artışı sağlayarak, buğday açığımızı kapatabiliriz.  Çöpe atılan ekmeklerde birlikte israf ettiğimiz yılda 600 bin ton buğdayı kazanmak mümkün. En şişman insanların yaşadıkları  ülkemizde, dengeli beslenme ile, obeziteyi azaltarak, ürettiğimiz buğday ihtiyacımızın çok fazlasını böylede karşılıyabiliriz. Buna rağmen, ihtiyaçımız olduğunda, yakınımızda olan Rusya ve Ukrayna’dan buğday ithal etme imkanımız her zaman vardır.. . Arazi kiralayıp 10 bin km uzaklardan navlun ödeyerek getirtmek ekonomikte değildir. Bunun  yerine kendi buğdayımızın,  kendi ülkemizde yetiştirilmesi daha ekonomik ve daha uygundur.

Gıda güvenliğini sağlamak istiyorsak, ilk önce iklim, su ve toprak durumuna göre, topraklarımızı planlayarak, bu yerlerde en uygun yetiştirilecek ürünleri planlamalıyız. Kimin ne yetiştireceği belli olmalı ve yetiştirilen ürünler ve tedarik kanalları üzerinden dijital olarak izlenmeli ve gıda güvenliğimiz böyle sağlanmalıdır.

Topraklarını işletemeyen ve arazilerini kiraya veren ülkelerin hiç biri,  bu şekildeki tarımdan çok daha fazla kar edecekleri söylenemez. Halbuki bu ülkeler,  iklim, toprak ve ekonomik olarak imkanları,  hangi ürünlerin yetiştirmesine daha uygunsa o ürünleri kendileri yetiştirmesi daha doğru olur.. Topraklarını mutlaka boş tutmamalı  ve üretimi de kendıleri yapmalıdır.  Kendi topraklarını, kendileri işletmedikçe ve köylerde oturmak yerine kentlerde yaşamakla kaderlerini de değiştiremezler.  Halbuki, Afrika’daki ıslah edilmesi gereken  araziler, vaktiyle bu ülkelerin topraklarını sömüren ülkelerin girşimi ile verimli hale getirilebilir, Bu araziler, ülkelerin kullanımına verilerek, Afrikalıların, makuz kaderi değiştirilmelidir.

Geniş toprakların tarımsal üretime dönüştürülmesiyle,  Afrika’yı, açlıktan ve  yoksulluktan böyle kurtarabiliriz Kıtaya gelen barış ile başta terör faaliyetleri ve sığınmacılık, düzenli, düzensiz göçleri de  ortadan kaldırılabilir. Afrika halkları bu komuda çaba harcarlarsa, kentleri ve köylerini imar edebilirler. Afrika’da yaşam kalitesi artarsa, insanlar vatanlarına sahip çıkacaklardır. Daha önce bu toprakları sömüren milletler başta olmak üzere, arazi kiralayan ülkeler, dünya’nın en fakir ülkelerine fırsatcılık yaparak sömürüye devam etmeleri halinde gelecekte çok yüksek fatura ödeyebilirler. Onun için 2. Dünya Savaşı sonrası, savaştan zararlı çıkmış ülkeleri kalkındırmak için kurulan Marşall Planı gibi bir kuruluş da Afrika için gerekli… Aksi takdirde  sömürgeci ülkelerle Afrikalılar arasında mücadele bitmeyecektir. Sömürü yerine, bütün  milletler kendi çıkarlarını düşünüyorlarsa, bütün ülkeler, insanlık ve dünya barışı için, kapitalist zihniyet  yerine birde bu pencereden bakmalılardır.

Bu haber 1 kez okundu.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER