BAĞIMSIZLIĞIN ZAFERİ

featured

Bundan tam bir asır öncesiydi.

Ülke olarak öyle bir noktaya gelmiştik ki, olmak veya olmamak gibi bir durum söz konusuydu.

Zira bir kısım emperyalist ülkeler ülkemizi istilaya yelteniyorlardı.

Derken, işgal ettiler.

İstanbul’dan başlayıp Ege üzerinden Akdeniz’e uzanan yurdumuz toprakları, söz konusu ülkeler tarafından kendi aralarında pay edilmişti.

Özellikle ülkemiz üzerinde gözü olduğu için her zaman ağzı sulanan Yunanistan, onun dümen suyunda giden ülkelerden Fransa, İtalya ve İngiltere, mal bulmuş mağribi gibi istilaya yeltendiler.

***

Sanki kendi topraklarıymış gibi kendi aralarında pay ederek, aynı kentlerin konuşlandığı bölgelere gelip yerleştiler.

Kabul edelim ki ilk anda ses çıkaramadık.

Çıkaramazdık…

Aynı süreçte her bakımdan sıkıntılı bir durumumuz vardı.

Askerlerimiz yorgun, savaş araç ve gereçleri itibariyle yeterli bir durumumuz yoktu.

Dolayısıyla yapılması gereken, daha bir derlenip toparlanmaktı.

Ancak o takdirde, istilaya maruz kalan öz yurdumuzu düşman işgalinden kurtarabilirdik.

Değilse sıkıntılı bir durum ortaya çıkabilirdi.

***

Derken, gelişmelerin seyri içerisinde, ülkemizin makus talihini değiştirecek bir güneş doğar.

Ve o güneş, hiç kuşku yok MUSTAFA KEMAL’di.

Bunun üzerine çevresinde yer alan kurmay heyetiyle toplantı üstüne toplantılar yapılır.

Ne yapalım, nasıl bir plan üzerinde hareket edelim ki, ülkemiz düşman işgalinden kurtulsun.

Nihayet, günler süren istişareler sonrasında bir karar alınır.

Ne yapıp edip, yurdumuzu düşman işgalinden kurtarmalıyız.

Bu uğurda ne gerekiyorsa yapacağız.

Bizim için tek yol vardır.

Ya istiklal ya ölüm…

Başkaca hiçbir alternatif yoktur.

Ya kanımızın son damlasına kadar vatanımız uğruna savaşacağız.

Ya da yine savaşacağız.

***

Yurdumuzun her köşesine ulaştırılan bağımsızlık kararı üzerine rota çizilmişti.

Mustafa Kemal başkanlığında, kendisiyle vatan uğruna savaşacak olan kurmay heyetinden İsmet İnönü, Kazım Karabekir, Rauf Orbay olmak üzere diğer askeri kanat temsilcileriyle alınan ortak karar, tüm illere ulaştırılır.

Derken savaş başlamıştır.

Bunun üzerine her bir kent halkı teyakkuza geçer.

Ardından, eli silah tutanlar oluşturan cephelere doğru yol alırlar.

Geride kalanlar ise, cephelere ulaştırılmak üzere bir taraftan kumanya hazırlarken diğer yardan bulabildikleri ölçüde ayakkabı ve giyecek tedarik etmeye çalışırlar.

Dolayısıyla amaç, malzemelerin en kısa sürede gönderilmesidir.

***

Bu arada zaman ilerliyordu.

Savaş tüm şiddetiyle devam ederken tüm gözler, müjdeli haberin gelmesine çevrilmiştir.

Derken gelir.

İlk başarı haberi, İsmet İnönü Komutanlığında I.ci ve II.ci İnönü Savaşının kazanıldığına yöneliktir.

Bu haber yurdumuzun her köşesinde zafer çığlıklarının atılmasına neden olur.

Ardından, diğer cephelerden de zafer haberleri gelsin istenir.

Nitekim gelir.

Hem de art arda.

Anafartalar Meydan Muharebesi, Dumlupınar ve Sakarya Savaşlarının Zaferle sonuçlandığı haberleri yurt sathına yayılır.

Kuşkusuz bu başarı, ülkemiz genelinde bir bayram savası estirir.

Hele 9 Eylül tarihinde son düşman askerleri olan Yunanlılar İzmir Körfezinden denize dökülünce, değişmez gerçek bir kez daha tescil edilmiştir.

“Türkler için asıl olan hür ve bağımsız yaşamaktır.

Esaret altında yaşamaktansa ölmek evladır.”

Süregelen savaş üzerine, Türk insanının bu seciyede olduğunu gören İngiltere Başbakanı Churchill, o meşhur sözünü söyler.

TÜRKLER ASLA MAĞLUP EDİLMEZLER.

Kuşkusuz bu yaklaşım Bağımsızlığımızın Zaferinden başkası değildir.

.

BAĞIMSIZLIĞIN ZAFERİ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Muğla Yenigün Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!