Atatürk’ün adının gene anılmadığı, bu yılki 18 Mart Cuma hutbesinde Diyanet, “Çanakkale, ….İslâm coğrafyasının her beldesinden imanı, gayesi ve duygusu bir olan müminlerin sıradağlar gibi omuz omuza vererek gösterdiği ümmet olma şuurudur” dedi!..
Aynı gün yapılan Çanakkale 18 Mart 1915 Köprüsü’nün açılış töreninde konuşan Tayyip Erdoğan ile Büyük Çamlıca Camisi İmamı Kerim Öztürk de benzer sözler söylediler.
Diyanet’in kullandığı “İslam coğrafyası” tanımına, Erdoğan “gönül coğrafyamız” diyerek, “burada Saraybosna’nın, Üsküp’ün, Gümülcine’nin, Bakü’nün, Halep’in, Gazze’nin, Kudüs’ün çocukları ile İstanbul’un… Antep’in, Mardin’in, Edirne’nin evlatları koyun koyuna yatıyor” dedi.
“Söylem birliğinin tesadüf olmadığı belli” diyen Arslan Bulut, Erdoğan’ın birkaç gün önce söylediği, “muhalefet, ‘seçimi kazanırsak Suriyelileri göndereceğiz’ diyor. Biz göndermeyeceğiz. Ensarın ne olduğunu biliyoruz” sözleriyle birleştiriyor ve “Türkiye’ye hâlâ akın akın getirilen ya da gönderilen Afganları, Afrikalıları da bu tabloya eklerseniz, alenen yapılan hilafet çağrılarını da dikkate alırsanız, Türkiye için nasıl bir konjonktür hazırlandığını görürsünüz” diyerek hilafet ilanı için gerekli koşulların oluşturulmaya çalışıldığını iddia ediyor (Yeniçağ, 19 Mart 2022).
Öncelikle şunu belirtelim ki Çanakkale’ye İslam coğrafyasından ya da gönül coğrafyamızdan kimse gelip savaşmadı. Balkan Savaşı yenilgisi sonrası Anadolu’ya sığınmış olan Balkan kökenli yurttaşlarımız elbette Çanakkale’de savaştılar ama onlar artık Türkiye dışındaki İslam coğrafyası ya da gönül coğrafyamızda değil, Türk coğrafyasındaydılar. Oralarda kalmış olan soydaşlarımızın kalbi de kuşkusuz Çanakkale için atıyordu ama onların gelip savaşa katılması olası değildi…
Halep’in, Gazze’nin, Kudüs’ün çocuklarına, yani Araplara gelince: Yavuz Sultan Selim, bir Türk’ün halife olmasını kabul ettirebilmek için Araplara, başta askerlikten ve vergiden muafiyet gibi birçok ayrıcalık vermiştir. İttihatçılar iktidara gelince askerlikten muafiyeti kaldırdılar. Bu nedenle Çanakkale’de Arap askerler de vardı. Ancak Çanakkale’de Ordu Komutanı olan Mareşal Liman von Sanders (Liman Paşa) anılarında, “Çanakkale’deki Arap askerlerin savaşta bir işe yaramayacaklarını anlayınca İtfaiye alayları gibi geri hizmetlerde görevlendirdiğini” yazmaktadır (Liman von Sanders. Türkiye’de beş yıl, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, s.133).
Osmanlı Birinci Dünya Savaşı’na girince, 14 Kasım 1914’te Padişah Sultan Mehmet Reşad, Emîrü’l-Mü’minîn (Müslümanların lideri) sanını kullanarak “Cihâd-ı Ekber” (Büyük Cihat) ilan etti. Dünyanın değişik bölgelerinde yaşayan tüm Müslüman topluluklara bu fetvanın yanı sıra, Halife Sultan Mehmet Reşad, Başkomutan Vekili Enver Paşa ve Şeyhülislâm Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi’nin, Müslümanları Cihâd-ı Ekber’e katılmaya davet eden mektupları da gönderildi.
Liman Paşa, anılarında cihat ilanını şöyle anlatmaktadır: “.…(1914) Kasım ayının ortalarına doğru, İslamiyet’in bir zamanlar en kıymetli silahı olan cihat, savaşın terazi kefesine atıldı ve törenle ilan edildi… (Bununla birlikte) İngiltere Başbakanı Lloyd George, “General Allenby komutasında Filistin’de Haçlı Seferi yaptıklarından” söz ederken, Şerif Faysal’ın komutasındaki binlerce Müslüman Arap, bu “Haçlı Ordusu”nun saflarında Osmanlı’ya karşı savaşıyordu…” (a.g.e. s.54-56).
Birinci Dünya Savaşı’nda Araplar ile Afrika’dan Hindistan’a kadar sömürgelerdeki diğer Müslümanlar, yalnız Filistin’de değil, diğer cephelerde de “Cihâd-ı Ekber”e aldırmaksızın, İngiliz ya da Fransız üniformalarıyla Halife’nin ordusuna karşı savaştılar.
Gönül coğrafyamızın bu Müslüman çocukları Çanakkale’de Mehmetçiklerle değil, İngiliz ve Fransız mezarlıklarında Haçlılarla koyun koyuna yatmaktadırlar. Gelibolu’daki mezarlıkları gezdiğinizde, “Haç”lı mezarların arasında göreceğiniz “Hilal”li mezarlar bunun kanıtıdır…
Böylece “Kutsal Halifelik Makamı”nın Araplar ve diğer Müslümanlar üzerinde maddi- manevi hiçbir yaptırım gücü ve işlevinin olmadığı görülmüştür. Yani Çanakkale’de ya da başka bir cephede ümmet olma şuuru diye bir şey söz konusu değildir.
Buna karşılık Balkan Savaşı yenilgisi sonrası Rumeli’yi kaybedince yaşadığımız şok, milli şuur (ulusal bilinç) edinmemize neden olmuştu. Birinci Dünya Savaşı başlarken karşımızdaki Haçlı emperyalistler, “sıra Türkleri Anadolu’dan da atmaya geldi” deyince bu bilinçle şahlandık. Özellikle eğitimli kesimler bilinçlenmiş oldukları için üniversite ve lise öğrencileri gönüllü olarak Çanakkale’ye koştular. On beş yaşındaki çocuklar gönüllü olarak cepheye koşarken, sözde ümmet şuuruna sahip medrese softaları/ mollaları/ talebeleri ise askerlikten muaf oldukları için, utanmadan yan gelip yatmaya devam ettiler…
Günümüzde ümmet şuuru var mı?
Yüz yıl önce İngiltere Başbakanı Lloyd George’un Haçlı Seferi dediği Filistin cephesinde Araplar İngilizlerle birlikte Osmanlı’ya karşı savaşıyordu. Yüz yıl sonra ABD Başkanı George W. Bush, “bu bir Haçlı Seferidir” diyerek Irak’a saldırdığında aralarında Türkiye’nin de bulunduğu Müslüman ülkeler Amerika’nın yanında yer almadılar mı? Aynı olay Libya’da yaşanmadı mı? Suriye’de yaşanmıyor mu? Yemen’de Müslümanlar, ümmet şuuruna sahip oldukları için mi birbirlerini öldürüyorlar? Kıbrıs Türklerinin yanında yer alan bir Müslüman ülke var mı? Tersine birçoğu Rumlarla kanka!..
Şuur için yani bilinçlenmek için aklı çalıştırmak gerek. Bu da ancak Aydınlanmacı eğitimle olur, ezberci dinsel eğitimle değil. “Dindar ve kindar nesil yetiştireceğiz” diyen AKP 20 yıldır eğitimi dinselleştirdiği gibi, tarikat ve cemaatler de ülkeyi Kuran kursları, sübyan mektepleri, mahalle mektepleri ve medreselerle donattılar. Yetmemiş olacak ki şimdi CHP’nin de desteklediği bir yasayla Diyanet Akademisi kuruluyor. Yasaya göre Akademi’nin talebeleri, medrese talebeleri gibi askerlikten muaf olacaklar!..
Çanakkale Muharebelerinin sona ermesi üzerine Enver Paşa, görev alanı Batı Anadolu’da Antalya’dan Gelibolu’ya kadar genişletilmiş olan, 5.Ordu’nun 18 taburunun, Suriye’de Cemal Paşa Komutasındaki, 4.Ordu’nun 18 Arap taburu ile değiştirilmesini istedi; fakat Liman Paşa buna şiddetle karşı çıktı ve kabul etmedi. Gerekçesinde, bunların işe yaramaz olduklarını belirtmesinin yanında Arapların bölgedeki Rumlarla işbirliği yapıp, isyan çıkararak Türkleri arkadan vurabileceklerini bildirmesi ilginçtir (a.g.e.s.226-227).
Türkiye’de birkaç yıl kalmış bir Alman Arapları tanımış, ama Osmanlı tanıyamadığı gibi, içimizde hala tanıyamayanlar var!…
Bunun nedeni Alman istihbarat örgütü ile Türk istihbarat örgütü arasındaki farktır. Türkiye NATO’ya girdikten sonra istihbarat örgütü CIA’nın güdümüne girdi. Başımıza gelenlerin tümü, askeri darbeler, hep Amerikancıların iktidar olması, 80 öncesi binlerce gencin ölümüne neden olan sağ-sol vuruşması, bölücü, gerici ve terörist örgütlenmeler, kısaca ülkemizin bugünkü duruma gelmesinin nedeni buna bağlıdır…
İngilizcede “haber alma”’nın karşılığı, “akıl/ zeka” anlamına gelen “intelligence”dir. CIA’nın açılımı ‘Central Intelligence Agency’dir. Çünkü, haber alma örgütleri devletin beyni/ aklı kabul edilir. Biz aklımızı Amerika’ya teslim etmişiz!
Sizce hilafeti kim istiyor?!..
Prof. Dr. Süleyman Çelik (scelik44@gmail.com)