BU DÜNYAYA GELENLERİN
HİÇBİRİSİ KALMAZ İMİŞ.
FENA İMİŞ DÜNYA İŞİ,
GİDEN GERÜ GELMEZ İMİŞ.
OL BİZDEN ÖNCE ÖLENLERİN,
O YER ALTINA GİDENLERİN,
HALLERİ NEDİR ONLARIN?
BURDA KALAN BİLMEZ İMİŞ.
Tahmini olarak 1241?-1321? yılları arasında yaşadığı kabul edilen Yunus Emre, Eskişehir’e bağlı Sivrihisar’ın, Sarıköy’ünde doğduğu belirtilmektedir. Yalnız şunu işaret edelim ki, Türk halkı tarafından çok sevilip, saygı duyulduğu için, Yunus’un Anadolu’nun birçok yerinde, doğduğuna dair mekân ve mezarının bulunduğu rivayet olarak mevcuttur. Bilinen gerçek, kendisinin bir Türkmen boyundan olduğudur. Yunus’un belirttiğine göre seceresi(soyu): Sarı Saltuk, Barak Baba- Taptuk Emre’den, Yunus’a intikal eden bir soydur. O bir beyitinde:
Yunus’u, Taptuk’tan oldı, hem Barak’tan, Saltuk’a,
Bu nasip çün çuş kıldı ben nice pinhan olam.
Diyerek soy kütüğü hakkında bu bilgiyi vermiştir.
Anadolu’ya gelip yerleşen Yunus, Orta Asya Türk kültürünün tasavvufi önderi Ahmet Yesevi Dervişleri’nden, Taptuk Emre’nin yanında yetişmiş, sonra Anadolu’nun birçok yöresini fikirlerini yaymak için dolaşmıştır. Mevlana ve Hacı Bektaş Veli ile tanışıklığı mevcuttur. Zaten adını andığımız Mevlana ve Hacı Bektaş Veli, Yunus’la aynı çağda yaşamışlardır.
Yunus’un, Anadolu’da yaşadığı dönem, Anadolu Selçuklu Devleti’nin Moğollar’a yenilgisinden sonraki Anadolu’nun işgal yıllarıdır. Selçuklu Devleti varlığını yitirmiş, Moğollar, Anadolu’yu yağmalamaya başlamışlardır. Anadolu halkı istilalar, baskınlar ve ağır vergiler altında bırakılmıştır. Anadolu’ya yakın dönemde Selçuklu Beyleri’yle gelmiş olan bu Türk boyları, devletin dirlik ve düzenliğinin bozulması yüzünden perişanlık çekmektedir. Bu yılları yakından görmüş ve yaşamış olan Yunus, bir şiirinde bu Moğollar’ın yarattığı vahşet yıllarının görüntüsünü şöyle anlatmıştır.
GİTTİ BEYLER MÜRÜVVETİ,
BİNMİŞLER BİRER ATI,
YEDİĞİ YOKSUL ETİ,
İÇTİĞİ KAN OLISAR.
…
YUNUS EMRE DER AĞALAR,
TOPRAK İNSANSIZ NEYLER?
YAĞMALANDI GİTTİ KÖYLER,
BİR BOZUK DÜZEN OLISAR.
Yunus, Orta Asya’da Ahmet Yesevi’nin kurduğu Yeseviye Tarikatı’nın, Anadolu’ya taşınmasıyla bu tasavvufi görüşün, Anadolu’ya yayılması çabası içinde bulunmuş bir derviştir. Halk Tekke Edebiyatı’nın da en büyük ozanıdır. O, tasavvuf gibi anlaşılması güç, derinliği olan İslamı bir inancı, dönemin şartlarında okuma bilmeyen cahil kitlelere öğretip, sevdirmeyi başarmıştır. Şiirlerindeki öğretici öğeler, sihirli söylemleri bu öğreti başarısında etkili görevler görmüştür.
Türk halk şiirine açtığı yolda, birçok ozan yetişmiş, ama hiçbiri onun mertebesine ulaşamamıştır. O, zor bir felsefesi olan tasavvufu, Türk halkına sevdirmekle kalmamış, Türk kimliğinin kaybolmamasını, söylediği Türkçe şiirleriyle sürekli var etmiş, boylar arasındaki konuşma bağının kopmamasını da sağlamıştır. Unutmayalım ki bir milletin kimliğini belirleyen dilidir. Yunus da bu kimliğinin mührünü, çok iyi taşımış ve yalın Türkçe’siyle çok özel ve güzel ilahiler, nefesler yazmıştır. Bunların Türk halkının ezberinde asırlarca kalmış olmasında, yazdıklarının bu özgün özellikleri yatmaktadır.
Yunus Emre, ufku açık, zihni berrak bir ozandır. Devletinin ve halkının yaşadığı acılara tanık olmuş, bozulan düzenin yeniden inşası için manevi yönden çalışma yürütmüştür. Yılmış kitlelere yazdıklarıyla moral vermiş, onların birlik beraberlik içinde yaşamalarını sağlamaya çalışmıştır. Böyle acılı bir ortamda Yunus gibi bir gönül adamının çıkmış olması, o dönem Türklüğü için büyük bir şans olarak görülmelidir.